Engelli Kişiler Yönünden Vesayet ve Vasi Atanması

```html

Engelli Bireyler ve Vesayet Hukuku

Antalya AS Hukuk Bürosu, engellilerin vesayet hukukundaki haklarını ve yaşadıkları sorunları, insan hakları perspektifinden ele alıyor. Medeni Kanun, BMESHK ve Yargıtay kararları ışığında, kısıtlama, vasi ataması ve terditli dilekçenin önemini vurguluyor. Haklarınızı öğrenmek için hemen iletişime geçin!

```



Engelli Bireyler ve Vesayet Hukuku: İnsan Hakları Perspektifi


Engelli Bireylerin İnsan Hakları ve Vesayet Hukuku

Antalya AS Hukuk & Danışmanlık Bürosu olarak, engelli bireylerin insan hakları çerçevesinde karşılaştığı hukuki sorunlara dikkat çekmek ve bu konuda farkındalık yaratmak amacıyla bu makaleyi hazırladık. Avukatlarımız Avukat Ayşenur Kocabaş ve Avukat Sena Demircan liderliğinde, engellilerin vesayet hukuku bağlamındaki haklarını ve bu alandaki mevcut sorunları derinlemesine inceliyoruz.

Vesayet Hukuku ve Engelli Bireylerin Hakları

Vesayet hukuku, özellikle engelli bireylerin yaşamında önemli bir yer tutmaktadır. Ancak, uygulamada sıkça karşılaşılan sorunlar, engelli bireylerin haklarının ihlaline yol açabilmektedir. Türkiye’de, engelli bireylerin kolaylıkla vesayet altına alınabilmesi, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nin (BMESHK) 12. maddesi ve Anayasa’nın 10. maddesi gibi temel insan hakları prensiplerine aykırılık teşkil etmektedir. Bu durum, engelli bireylerin temel hak ve özgürlüklerini kullanmalarını engellemekte, özellikle oy kullanma gibi önemli vatandaşlık haklarından mahrum kalmalarına neden olmaktadır.

“Düşünüyorum, Öyleyse Varım” ve Engelli Hakları

Descartes’in “Düşünüyorum, öyleyse varım” sözü, düşünce yeteneğinin insan olmanın temelinde yer aldığını vurgular. Ancak hukuk sistemimizde, tipik biçimde düşünebilenler ve tipik biçimde düşünemeyenler ayrımı, engelli bireylerin ötekileştirilmesine yol açmaktadır. Bu ayrım, “normal” ve “sağlam” olarak kabul edilen bir insan modelini dayatırken, engelli bireylerin insan onuruna aykırı bir şekilde değerlendirilmesine neden olmaktadır. Bu durum, özellikle vesayet hukukunda, engelli bireylerin kısıtlanması ve bağımsız yaşama haklarının kısıtlanması şeklinde kendini göstermektedir.

Ayırt Etme Gücü ve Engellilik

Medeni Kanun’un 13. maddesi, ayırt etme gücünü soyut bir kavram olarak tanımlar. Bu durum, engellilik durumunun tek başına kısıtlanma sebebi olarak görülmesine yol açabilir. Uygulamada, engelli bireylerin iyi ile kötüyü ayırt edemeyeceği gibi yanlış bir önyargı, koruma içgüdüsünün edilgen bir hale gelmesine neden olmaktadır. Oysa ki, ayırt etme gücü, kişinin zihinsel ve iradi yetenekleriyle ilgilidir ve engellilik durumu, bu yeteneğin varlığına engel teşkil etmez.

Medeni Kanun ve Kısıtlanma Nedenleri

Medeni Kanun’un 405. maddesi, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle işlerini göremeyen, korunması ve bakımı için sürekli yardıma ihtiyaç duyan veya başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan kişilerin kısıtlanabileceğini belirtir. Bu madde, geniş bir yelpazede kişiyi kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Ancak, bu düzenleme, herhangi bir hekimin raporuyla engelli bireylerin kolaylıkla vesayet altına alınmasına yol açabilmektedir. Akıl hastalığı ve akıl zayıflığı gibi kavramlar, nöroçeşitliliğin gelişimi karşısında yetersiz kalmakta ve engelliliğin farklı türlerini kapsamamaktadır.

Kısıtlanma ve Seçme Hakkı

Kısıtlanmış engelli bireylerin, en temel haklarından biri olan oy kullanma hakkından mahrum bırakılması, büyük bir adaletsizliktir. Seçimlerde oy kullanamayan engelli bireyler, toplumsal yaşama katılmaktan engellenmekte ve siyasi temsil hakları ihlal edilmektedir. Bu durum, engelli bireylerin toplumsal hayatta görünmez hale gelmesine ve erişilebilir hizmetlerden mahrum kalmasına yol açmaktadır.

Vesayet Altına Alınmanın Sonuçları

Vesayet altına alınma, engelli bireyler için bir nevi sivil ölüm anlamına gelmektedir. Medeni Kanun’un 405. maddesi ve devamındaki maddeler, kısıtlanan kişilerin haklarını korumaya yönelik düzenlemeler içerse de uygulamada, engelli bireylerin bağımsız yaşama ve toplumsal hayata katılım hakları ihlal edilmektedir. Bu durum, özellikle kamu kurumlarında engelli bireylere yönelik ayrımcı tutumlar ve işlemlerin zorlaştırılması şeklinde kendini göstermektedir.

Vasi Ataması ve Çeşitli Sorunlar

Medeni Kanun’un 413. maddesi, vasi ataması sürecini düzenler. Bu maddeye göre, Vesayet makamı, görevi birlikte ya da ayrı ayrı yerine getirecek şekilde birden fazla vasi atayabilir. Ancak uygulamada, genellikle tek bir vasi atanmakta ve bu durum, özellikle zihinsel engellilik veya nöroçeşitlilik durumlarında, engelli bireylerin ihtiyaçlarının karşılanmasında yetersiz kalmaktadır. Anne ve babanın vasi olarak birlikte görev yapması, bu sorunun aşılması için önemli bir adım olabilirken, uygulamada bu düzenleme yeterince kullanılmamaktadır.

Terditli Dilekçe ve Uygulamadaki Önemi

Vesayet davalarında, terditli dilekçe yazmak, yani aşamalı istemlerde bulunmak önemlidir. Özellikle Medeni Kanun’un 413. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanmasını talep etmek, engelli bireylerin haklarını koruma açısından kritik bir adımdır. Terditli dilekçe ile, engelli bireyin durumu ve ihtiyaçları dikkate alınarak, uygun bir vasi ataması ve vesayet sürecinin yürütülmesi sağlanabilir.

Vesayet Sürecinde Alınabilecek Tedbirler

Medeni Kanun’un 420. maddesi, Vesayet makamına vasi atanmadan önce de gerekli önlemleri alma yetkisi verir. Bu düzenleme, özellikle engelli bireylerin mal varlığı veya finansal haklarının korunması için önemlidir. Ancak, bu sürecin usulüne uygun yürütülmemesi, engelli bireylerin haklarının ihlaline ve gereksiz kısıtlamalara neden olabilir. Bu nedenle, Vesayet makamının bu yetkisini dengeli ve hakkaniyetli bir şekilde kullanması gerekmektedir.

Yargıtay’ın Kusur Yeteneği Tanımı

Yargıtay, kusur yeteneğine sahip olan kişiyi hem ne yaptığını bilen hem de yaptığını isteyen kişi olarak tanımlar. Bu tanım, engelli bireylerin vesayet altına alınmasında kusur yeteneğinin dikkate alınması gerektiğini vurgular. Engelli bireylerin yalnızca engellilikleri nedeniyle kısıtlanmaması, onların bireysel özelliklerinin ve yeteneklerinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

Hukukçuların ve Toplumun Rolü

Engelli hakları konusunda farkındalığın artırılması, yalnızca hukukçuların değil, toplumun tamamının sorumluluğundadır. Hukukçular olarak, engelli bireylerin haklarını savunmak ve yanlış uygulamalara karşı durmak görevimizdir. Bu kapsamda, Türkiye Barolar Birliği ve ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği içinde çalışarak, engelli bireylerin haklarını korumak ve geliştirmek için çabalarımızı sürdürmekteyiz.

Sıkça Sorulan Sorular (FAQ)

Engelli bir birey nasıl vesayet altına alınır?
Medeni Kanun’un 405. maddesi uyarınca, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle işlerini göremeyen, korunması ve bakımı için sürekli yardıma ihtiyaç duyan veya başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan engelli bireyler vesayet altına alınabilir. Ancak, bu durum bir heyet raporu ile belgelenmelidir.

Vesayet altına alınan bir engelli birey hangi haklarından mahrum kalır?
Vesayet altına alınan bir engelli birey, özellikle oy kullanma, evlenme gibi temel haklarını kullanmaktan mahrum kalabilir. Ayrıca, mal varlığı üzerinde tasarruf yetkisi de kısıtlanabilir. Ancak bu süreçte, bireyin temel ihtiyaçları ve haklarının korunması da gereklidir.

Vesayet sürecinde vasi atanırken nelere dikkat edilmelidir?
Medeni Kanun’un 413. maddesine göre, öncelikle engelli bireyin eşi veya yakın hısımlarından biri vasi olarak atanır. Birden çok vasi atanması da mümkündür. Vasi atanırken, bireyin özel ihtiyaçları ve kişisel ilişkileri göz önünde bulundurulmalıdır.

Vesayet sürecinde terditli dilekçe neden önemlidir?
Terditli dilekçe, özellikle engelli bireyin özel durumunu ve ihtiyaçlarını vurgulamak için önemlidir. Bu dilekçe ile, vasi atanırken Medeni Kanun’un 413/2. maddesinin uygulanması talep edilebilir, böylece engelli bireyin hakları daha iyi korunabilir.

Vesayet kararı alınmadan önce hangi önlemler alınabilir?
Medeni Kanun’un 420. maddesi uyarınca, Vesayet makamı vasi atanmadan önce de engelli bireyin mal varlığını veya diğer haklarını korumak için gerekli önlemleri alabilir. Bu süreçte, kişinin mal varlığının ve finansal haklarının korunması amaçlanır.

Engelli bireylerin kısırlaştırılması mümkün müdür?
Hayır. Engelli bireylerin kısırlaştırılması, insan haklarına ve hukuka aykırıdır. Kısırlaştırma, kişinin üreme hakkını ihlal eder ve hiçbir koşulda meşru görülemez.

Anahtar Kelimeler

  • Engelli Hakları
  • Vesayet Hukuku
  • İnsan Hakları
  • Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi
  • Medeni Kanun
  • Ayırt Etme Gücü
  • Kısıtlanma
  • Vasi Ataması
  • Terditli Dilekçe
  • Nöroçeşitlilik

Antalya AS Hukuk & Danışmanlık Bürosu olarak, engelli bireylerin haklarını koruma ve toplumda farkındalık yaratma misyonumuzu sürdürmekte kararlıyız. Hukuki sorunlarınızda bize ulaşmaktan çekinmeyiniz.



AS Hukuk & Danışmanlık
AS Hukuk & Danışmanlık

AS Hukuk & Danışmanlık bürosu; Antalya Avukat, Muratpaşa Avukat, Antalya Ağır Ceza Avukatı, Antalya Boşanma Avukatı, Antalya Sözleşme Avukatı, Antalya Yabancı Avukatı, Antalya Mülteci Avukatı, Antalya İşçi Avukatı, Antalya Sigorta Avukatı, Antalya Tazminat Avukatı alanlarında hızlı ve etkin adaletin tecellisi amacıyla hizmet veren bir avukatlık ofisidir.

Makaleler: 210

Bir cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Themes by WordPress